Sene 1910... Sıcak bir yaz gecesi... Genç kadın, Sultanahmet'in daracık sokaklarından birinde, cumbalı ahşap evin penceresinden dalgın bakışlarla sokağı seyrediyordu. Tutuklanmıştı... Diğerleri sorgulanmak üzere Bekirağa Bölüğü'ne gönderilirken, o "kendisine bir hürmet olarak" polis memuru Hasan Efendi'nin evinde "misafir edilecekti". Az sonra, "pençe-yi kahrında" esir olarak tutulduğu odada, yanından hiç ayırmadığı defterine şu satırları yazacaktı: "Semayı bile ferah görmek şerefinden mahrumum" ". ne saadet hürriyet, ne büyük şeref, ne ali kelime, şu mukaddes söz, telaffuz edilirken bile kalp inşirah buluyor. Yaşasın hürriyet, yaşasın, adaletle yaşasın. Hürriyetin ruhu adalet olsun!.." Oysa bu satırların yazıldığı günden iki yıl önce, Sultanahmet Meydanı'nda binlerce kişi büyük bir coşkuyla II. Meşrutiyet'in ilanını kutlamış, hürriyete kavuşmanın sevinci bir rüzgar gibi Rumeli'den Anadolu'ya, imparatorluğun bütün tebaasına dalga dalga yayılmıştı. Peki bu iki sene içinde ne olmuştu da "esiri olunan" hürriyet, üç çocuklu bir Osmanlı kadınını "esir almıştı"? İttihat ve Terakki döneminin en önemli siyasi davalarından "Cemiyet-i Hafiye Davası"nın tek kadın sanığı Şahende Hanım'ın "hayat-ı nisvaniyeti üzerinde pek suzişli bir hatıra bırakan muamele-yi tevkif" günlerini kaydettiği bu defter, tarihimizin bu olağanüstü dönemine tanıklık ediyor.
Popüler yazarlar
Kolektif (16348) KOMİSYON (814) Kollektif (287) Stefan Zweig (279) Sir Arthur Conan Doyle (223) Jules Verne (202) Ömer Seyfettin (175) Sabahattin Ali (150) Jack London (143) William Shakespeare (143) Lev Nikolayeviç Tolstoy (134) Franz Kafka (122) Samed Behrengi (116) Sigmund Freud (116) Aziz Nesin (112) Charles Dickens (97) Agatha Christie (94) Mark Twain (91) Fyodor Mihayloviç Dostoyevski (90) Ali Berktay (87)